Friday, September 11, 2015

OKUL !!

Eğer bir gün benimle ilgili seni en çok ne yordu anne diye sorarsan cevabım "okul" olacaktır güzel kızım:) Bu konuyu ayrıca ele alarak bir yazı yazmak istedim çünkü bu konu bizim için büyük bir konu, konuydu:) Çok şükür şimdilerde hallettik.

Okul yollarında :)
Sen tam 1 yaşındayken anneli oyun gruplarına katıldık. Yaklaşık 14 ay kadar haftada 2-3 kez gittik. İnanılmaz mutluydun. Birlikte sosyalleşip, birlikte eğlendik. Sen tam 27 aylık olduğunda sabah 09.30-12.30 aralığında yarım gün sürecek olan annesiz gruba göndermek istedim. Neden mi istedim? Gerek var mıydı anne diyeceksin belki bana ileride:) Amacımız seni evden uzaklaştırmak değildi. Evde seninle ilgilenemediğim de zamanını televizyon karşısında geçirmeni istemedik. Evde sana sunamadığımız imkanları, sosyalleşme fırsatını okulunda, yaşıtlarında bul istedik. Ayrıca oyun grubuna benimle birlikte gitmekten çok ama çok mutluyken neden aynı yerde annesiz grubu denemeyelim dedik ve sen 27 aylıkken, yılın 2. dönemi Mart ayında, 4 aylık süre için yarım gün kaydını yaptırdık. Bense seni sınıfın dışında, yine okulun içindeki masalarda bekliyordum. Başlarda her şey gayet iyiydi. Oyunlara katılıyor, eğleniyordun. Seni aralarda perde kenarlarından dikizliyordum. 3-4 gün sonra sıkılmaya başladın. "Bizi hep oturtuyorlar, ben oturmak istemiyorum anne" dedin. Hiç bir gün beni bırakmak istemedin, neredeyse 2 ay bir köşede, okulun içinde ya da çevresindeydim. Baktık ki istemediğin her durumda, canını sıkan her ne oluyorsa ağlayarak koşup yanıma geliyorsun, öğretmeninle birlikte uzaklaşmamın daha doğru olacağı kararını verdik. Çünkü biliyorduk ki ben yokken sen mutlusun. Tek sıkıntın anneden ayrılmak, ayrılma anı! Okulda aktifsin, döndüğünde mutlusun. Tek derdin benimle:( Ben beklemeyi bıraktığımın bir hafta sonrasında, başlarda ağlayarak bıraktığım okula artık ağlamadan girmeye başladın. Tam düzeni oturttuk derken yaz geldi, okullar kapandı. 

Bir sonraki yıl için yine aynı okula, yine yarım gün ama bu kez servisle gitmene karar verdik. Okula bırakırken ki ayrılık süreci daha kolay olur diye düşündük ama yanlış düşünmüşüz:) Yeni dönem başladı. Bir hafta gittin sonrası yine kriz! Seni servise bindirmek mümkün değil. Pijamalarını çıkartıp üstünü değiştirmek istemiyorsun, sürekli mızmızlanıp ağlıyorsun. Ayakkabılarını giydirip seni aşağı indirmek tam bir stres anı. Kendimce seninle konuşmalar yaptım, kimi zaman ağlayarak gönderdim, kimi zaman sinirlerim bozuldu, çok yoruldum. En kötüsü neyin doğru olduğunu bilmiyordum. Sana eziyet mi ediyordum okula göndererek? Okul konusunun senin hayatında korku ve endişe olarak kalmasından, seni soğutmaktan korktum. Bir yandan fazla esnek miyim ? Bu ağlamalarına teslim mi oluyorum diyordum. 

Sonuç olarak destek almaya karar verdim ve 1-2 pedagog görüşmesi sonunda bu konuyu çözdük. Tabi biz bir ekiptik. Başta Habibe öğretmenin ve tüm Gymboree İstinye ailesinin desteği, ilgisi ve gösterdiği sabır için ne kadar teşekkür etsek azdır. Artık en azından içim rahatlamıştı. İstemediğin halde seni okula göndererek yanlış yapmadığımı biliyordum. Kimse ben seni okula bıraktıktan sonra ağlayan bir çocuğu zorla okulda tutmuyordu, sen benden ayrıldıktan sonra mutluydun çünkü. Bizim sıkıntımız ayrılık anıydı. Çözüm yolu kararlı ve net olmaktan geçti. Gitmemek gibi bir opsiyonunun olmadığını anlattık sana. Sen çıkmak istemesen de ben çıktığım için evden çıkmama gibi bir seçeneğin kalmadı. Sen de giyinip hazırlanmak zorunda olduğunu farkettin. Ufak tefek ödüllerle, birlikte yapılan aktivitelerle durumu pekiştirdik ve koca bir sezonu kazasız belasız atlattık:)


Şimdilerde ise 3 yaş 9 aylıksın. Güzel, uzun ve dip dibe geçirdiğimiz tatiller sonrası yine okullar açıldı. Bu sene tam gün okullu oldun. Okulun açılmadan 1 hafta önce anne de işe başladı. Arada "işe gitmesen iyi olur anne" , "beni sen karşılarsın", "sen beni bırak anne" , " 5 gün çok 2 gün gitsen olmaz mı?" gibi değişik isteklerle gelsen de "anne-baba işe, çocuklar okula" dedik:) 


Sana 2015-2016 yeni öğretim yılında  başarılar dileriz güzel kızım:)

Wednesday, September 9, 2015

Bir yaz daha geçti...




Bu yaz yine her yıl olduğu gibi, sen 29 aylıkken babaanne ve dedenin yazlığına Ayvalık'a gittik. Yediklerinden mi, havasından mı, bol sevgi ve ilgiden mi bilmem ama orası sana çok yarıyor ve her dönüşümüzde resmen büyüdüğünü hissediyoruz.

Bu yıl geçen yıllara göre denizin hakkını verdin. Seni sokmaya değil aksine sudan çıkarmaya çalıştık. Kolluklarınla merdivenden suya atlamalar mı dersin, yan-sırtüstü yüzmeler, su içinde dönmeler mi, ne numaralar, ne şovlar:) Herkese de defalarca yapabildiklerini izlettin.

Tarla ve bahçe işlerinde de pek aktiftin. Domates, biber, semizotu toplama işlerini çok sevdin. Hatta babanne ve dedenin eğitimleriyle bu işlerde öyle ustalaştın ki en son bize "bu yabani ot, bu yenmez! bak bu semizotu yenir" diyordun:) 

Hayvanlarla aran ise muhteşem. Karınca yuvalarına ekmek kırıntıları atıp yardım etmen, keçileri iki boynuzundan tutup sallaman, kuzuyu biberonla beslemen, tavşanını kucağından indirmemen... Bir ara asla dokunamayacağım ıslak solucanı eline alıp salladın. Arada hayvanlarla fazla samimiyetine dur dememiz de gerekti tabi:)

Hazır Ayvalık'ta mutlusun diye Şeker Bayramını fırsat bilip babanla 5 günlüğüne bir İtalya kaçamağı yaptık. Eski dönem uzun ayrılıklarımızda tek sıkıntımız anneyle uyumak istemendi. Babaanneni öyle seviyorsun ki bu yıl yanında olsam bile babaanneyle uyumak istediğini bildiğimden içim yine çok rahattı. Biz gittik, büyük bir özlemle geri döndük. Bizi görünce biraz mutlu olduğunu belli ettin. Sarıldık, öpüştük ama sonra yine babaanneyle oynamaya devam ettin:) 

Biz yokken, sadece bir gece babaannenle yatmadan hemen önce uykulu halinle "ben üzgünüm, çünkü annemi özledim" demişsin. Babaannen de geleceğimiz günün ne zaman olduğunu anlatıp sana bir hikaye okumayı teklif etmiş. Sen ise babaannene  "bana annemi anlat babaanne" demişsin...:(

Tuesday, September 9, 2014

Yeni yaş, yeni yıl :)


Baban ve ben yaz çocuğuyuz. Herkesler genelde yazın tatile gittiğinden doğum günlerimiz çoğunluklu olarak kaynamıştır:) Sen ise 9 ocak doğumlusun ve bu konuda şanslısın diye düşünürdüm. Fakat kış ayı olduğunu, hastalıklar ve salgınlar sebebiyle sana bir pasta üflemenin bu kadar zorlu olabileceğini hesaplamamıştım.

Yılbaşı gecesi hastalığın başladı ve 10 gün boyunca 38-39 arası ateşle devam etti. Ne yazık ki hiç istemeye istemeye verdiğimiz antibiyotikle tanıştın. Ardından bana bulaştırdın. Bize bakmak için yardıma gelen anneanne ve babaanne de nasibini aldı. En son baban da şifayı kaptı. Bu sene ki virüs bizi öyle bir vurdu ki bize yanaşan hasta oldu. Kendimizi bir türlü toparlayamadık anlayacağın.

Sonunda doğum gününü doğumundan 3 hafta sonra yine aile arası kutlayabildik. Bütün hafta mum üfleme alıştırmaları yaptın. Çok heyecanlıydın. Bütün ailenin ilgisinden şımardın durdun. Pastan hepimizin alkışları ve müzik eşliğinde önüne koyulduğunda bastın mı çığlığı "üflemiycem! üflemiycemmmmm!! " diye. Deli gibi ağlamaya başladın. Başka masalardan desteğe gelen anneler, çocuklar, hepimiz seni nasıl ikna edeceğimizi şaşırdık:) Yaklaşık bir 45 dakika sonra ikna oldun ve sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi 10 kere belki 15 kere pastanı yeniden üfledin:) 2 yaş işte ne istediğin belli değil:)

Bir ilginç durumun daha var ki dilinden bir türlü düşüremediğin "noel baba". Her şey karşı apartmanımızdaki dairelerden birinin camına astığı noel babayı görmenle başladı. Sabah uyandın ilk cümlen "anne noel baba nerede?" oldu. Akşam uyumadan önce "anne noel babayı anlat", "anne noel baba gelsin" dedin. İlk görüşte nasıl bir aşktır ki seninki noel babayla yattık, noel babayla kalktık:)

Baktım bu noel baba sevdan bitmeyecek, Gymboree de düzenlenen yılbaşı partisine katılalım dedim. Hopladın, dans ettin, inanılmaz eğlendin. Fakat canlı bir noel babanın aramıza katılmasıyla bütün keyfin kaçtı. Başladın mı ağlamaya... Noel babanın dağıttığı hediyelerden almayı bırak yakınına bile yanaşamadık, kucağıma yapıştın. Eve dönüşümüzde bana "annecim noel baba gelmesin", baban işten eve döndüğünde  "babacım noel babayı sevmedim"  demeye başladın:)

Friday, February 7, 2014

Çişimiz tuvaleteee, kakamız tuvaleteee:)

Bu maratona başlamadan çok sorguladım kendimi. Başlarsam bir daha beze geri dönmek, başarısız olmak istemiyordum. Hazır olduğuna yeterince emin olmadan hiç girişmedim bu eğitime. Aslında bir yandan da çok üşendim kızım :) Fakat bizden bir ay önce Zeynep'e tuvalet eğitimi vermeye başlayan Füsun teyzenin verdiği güçle bir giriştik, pir giriştik. Becerdik de diyebiliriz.

Maceramıza ilk adım 12-13 aylıkken sana bir adaptör almak oldu. Genelde banyo öncesinde sen eğer kabul edersen oturma denemeleri yaparak başladık. Kimi zaman hiç hoşlanmadın, kimi zaman oturmaktan zevk aldın. 18 aylık olduğunda biz Ayvalık'tayken ve hazır havalar sıcakken birkaç lazımlık denememiz oldu. Sen hiççç oturmak istemedin. Yine seni zorlamadık ve lazımlık bir kenara koyuldu. 

Bir zaman geldi ve sana artık bez bağlamak çok zorlaştı. Binbir türlü oyunlar ve numaralarla seni ikna edip ancak yatırabiliyor, bezini bağlayabiliyorduk. Üstüne bezin bantlarını kendi kendine açıp çıplak halde ortalıkta koşuşturmaya başladın. 

Anneannen bize geldiği bu dönemlerde seni adaptöre oturtup, konuşarak oyalıyordu ve sen bir gün bu sohbet esnasında şansa ilk kez çişini tuvalete yaptın. İşte o gün senin "yazı bekleme, kar kış deme! şu eğitime başla anne!" dediğini hissettim:) 

Resmen kampa girdik. Yarım saatliğine evin önünde dolanmak dışında 3 hafta evden çıkmadık. Aldığım tavsiyeler üzerine lazımlık olayına hiç girip kafanı karıştırmadım. Başlarda sen söylemediğin için 15-20 dk arayla seni tuvalete oturttum. Tuvalete yaptığın zaman ne alkışlar ne şarkılar ne tepkiler:)

Tuvalete götürmeye karar verdiğin oyuncakların ve sen:)
Tuvalete koca koca ayılar, bebekler neler neler taşındı, sana kimler kimler alkış tuttu. Bazen oturmamak için direndin. Haliyle ortalama günde 3-4 kez çişini altına yaptın. "Anne çişim var" değil, "anne çiş yaptım" dedin. "Ah güzel kızım çişin gelince altına yapmadan hemen söylersen çokkk iyi olur" dedik, sinirlenmedik, sakin olduk:) 

Bazen o kadar sık sana çişin var mı diye soruyorduk ki bu baskımızdan bunaldın, "yok anne! yok anne! yooookkkk!" diye beni azarladın, sık sormayı  kestik. 

Baktık olmuyor "Duru eğer tuvaletini söylersen sana ödül var" dedik ve sen ilk kez 1. haftanın sonunda çişini söyledin. Ödül olarak sakız verdik. Senin için en kıymetli aktivite şu aralar:) Yutmamayı öğrenmiştin allahtan. 

2. hafta kaka olayını çözdük. Daha geç oldu çünkü uzun süre tuvalette seni oturtmak mümkün değil. Bu aşamada sen öğrenesin diye makyaj malzeme kutularımı bile feda ettim. Hiçbir yerine sürmemek şartıyla kapaklarını açıp kapamak seni çok oyalıyor ve uzun süre oturunca kakanı yapıyordun. 

Ufak tefek kaçırmaları yok sayarak gündüzlerin düzene girdiğini görünce 3. hafta sonunda sadece geceleri bağladığımız bezini de tamamıyla çıkarttık. İlginçtir ki geceleri gündüzlerden daha başarılısın. Altına kaçırdığın günler sayılıdır. Normalde bu durumu çok fazla su içmeyi sevmediğine bağladık. Su içmediğine üzülen annen bu duruma sevinir oldu:) Çok sevdiğin sütü de akşam saatleri vermeyince gece sorunumuzda çözüldü. 

Dışarıya çıktığımızda da büyük kurtarıcı potette portatif tuvalet adaptörünü yanımızda taşıyoruz. Kontrollü bir şekilde ortalama saat başı tuvaleti ziyaret ediyoruz ki bir kaza olmasın. 

Hala arada oyuna dalıp kaçırdığın olmuyor değil tabi ama 2 ay sonunda, sen 2 yaşına girdiğinde bu işi çözdük diyebilirim. Ama anladım ki çocuk kadar annenin de tuvalet eğitimine hazır olması şart. Çocuğum hazır gibi peki ben hazır mıyım diye sormak gerekiyormuş:) Bol nefes, bol sabır gerekiyormuş:) 

Wednesday, November 27, 2013

Anne dans aç!

Allahım neler oluyor sana böyle...Yerinde durmuyor, bıcır bıcır konuşuyor, şarkılar söylüyorsun. Sürekli dans etmek istiyor ve açtığım müzikleri beğenmeyip kendin seçiyorsun. Üstüne seninle dans etmezsem "anne kak" diye sesleniyor eğer hala kalkmazsam sesinin tonu gittikçe şiddetleniyor "anne kakkkkk!" diye bağırıyorsun. 21 aylıksın ve sürekli emirler yağdırıyorsun küçük hanım:)

Doğduğun günden bu yana her uyku öncesi duş alırken şimdilerde seni banyoya götürmek için ikna etmemiz gerekiyor. "Anne dudu banyo istemiyoo" diye isyan ediyorsun. Şimdilik bebeklerinin saçını şampuanla köpürterek seni daha kolay banyoya sokabilme çözümünü bulduk. Bakalım bebeklerin bizi ne kadar idare edecek.

Uyku konusunda genelde tıkırında giden bir düzen oturtmuştuk ama şimdi seni yatırmak ne mümkün! Uyumamak için direniyorsun. Benim gözlerim kapanıyor sen şımarıklıklar yapıp beni güldürmeyi başarıyorsun. Bugün hangi bebeğini uyutmak istersin diye sorduğumuzda "domuj" diyor, 10 dk sonra "anne miyav" diyor sonra çok şükür uyuyacak diye düşürken  yine bir hışımla başını kaldırıp "anne dudu meee (kuzu) uyut" diyorsun. Bildiğin uyumamak için bizi oynatıyor, direniyorsun.

Ara sıra istediğin olmadı mı ağlayarak yaptırabilir miyim acaba diye şansını deniyorsun...Pek oralı olmamaya çalışıyor, elden geldiğince ilgini başka yönlere çekiyor, sabır diliyoruz:)

Bu günlere kadar sana televizyon izletmeden geldiysek de araba yolculuklarında ve pek yemekten hoşlanmadığın yemekleri yerken kullandığımız büyük kurtarıcı ipad'i elinden almak şu aralar pek mümkün olmuyor. Bizler kadar başarılı bir kullanıcısın. İstediğini rahatlıkla bulup açabiliyor, beğendiğini izlemek için tekrardan geri dönüp bulabiliyorsun. İndirdiğimiz puzzle uygulamalarını ufak yardımlarla başarıyla tamamlıyorsun. Pepee en sevdiğin çizgi film. "Anne pepe ağlıyo aç" diyerek ipadi yanıma getirdiğin zamanları sık yaşıyoruz. Kendi videolarını izlemekten de ayrı bir keyif alıyorsun. 1'den 10'a kadar rahatlıkla sayabiliyorsun.


Şu aralar ezbere bildiğin ve takılı plak gibi sürekli söylediğin şarkılarını da kaydedelim. "Benim annem güzel annem", "arı vız vız", "ceviz adam" , "minik kurbağa", Gymboree de öğrendiğin "dance gymbo dance" şarkısının bir bölümü ve "tavşan kaç"...

Okula gitmen için biraz daha zaman ihtiyacımız olduğunu düşündüğümden sonbaharın gelmesi ve havaların soğumasıyla yine bize Gymboree yolları göründü. Önceleri müzik dersine giderken bu kez art dersine yazıldık. Ellerini kollarını boyamaktan pek bir mutlusun. Evde de bazen elini, ayaklarını, yerleri boyama girişimlerin olmuyor değil. Bu aktiviteyi sadece okulda yapabileceğini anlatabilmek pek zor oluyor:)


Bu arada Kurban Bayramında hep gitmek isteyip bir türlü fırsatını bulamadığımız 3 günlük ilk anne&baba tatilini gerçekleştirmeyi başardık:) Ayvalık'a gidip seni babaanne ve dedeye emanet edip, yine çok uzaklaşmadan Midilli adasına gitmeyi tercih ettik. Seni bıraktığımızda gribal durumun olmasına rağmen yine de hiç sorun çıkarmamış, güle oynaya geçirmişsin bizden ayrı geçen günlerini...

Geçmiş günleri anıyorum da bırak tatile gitmeyi senden 1-2 saat ayrı kalamaz, tuvalete giderken, duş alırken bile zaman kollardım. Hala annesine aşırı düşkün bir çocuk olmana rağmen sevdiğin kişilerin yanındaysan  hiç sorun çıkarmıyor, arkamızdan ağlamıyor, el sallamaya bile tenezzül etmiyorsun.

2 yaşına girmene az bir zaman kaldı. Sevineyim mi üzüleyim mi bilmiyorum ama büyüyorsun güzel kızım büyüyorsun...

Friday, November 15, 2013

Bir yaz daha bitti :(

Hadi artık yaz gelsin dedik dedik bir çırpıda bu sezonu da yedik bitirdik. Hakkını verdik vermesine de yetti mi dersen yetmedi:)

Bu sezonu çok sevdiğin arkadaşın Nil ve ailesiyle Torba Voyage'a giderek açtık. Sorunsuz bir uçuşla otele adımımızı attık. 7 gün boyunca gündüzleri deniz, kum ve güneşten faydalandın. Her gün sahilde yapılan zumba dansı eşliğinde zıpladın. Akşamları ise lunapark ve mini diskoda vakit geçirerek çok eğlendin. 


Uyku saatin geldiğinde öyle yorgun düşüyordun ki seni uyutmama hiç itiraz etmiyordun. Geceleri kesintisiz uyuyordun. Biz de bu durumdan pek memnun oluyorduk. Çünkü gece bizim için yeni başlıyordu:) Telefonlara indirdiğimiz "baby monitor" uygulaması sayesinde siz minnoşlar uyuduğunuzda geceye kaldığımız yerden devam edebiliyorduk. Oda içinde şarja takılı bıraktığımız iphone telefonum, uyanıp ağladığında ya da çıkardığın herhangi bir seste bu uygulama üzerinden yönlendirmiş olduğumuz babanın cep telefonuna arama yapıyordu. Bu uygulamayı ilk duyduğumda nasıl olur canım ben kızımı bir telefona emanet edip bırakamam yorumları yapmış olabilirim:) Ancak mesafe sınırlaması olmadan, en ufacık bir ağlama sesine karşı duyarlılığını test edince biz bu uygulamaya güvendik. Tabi daha önceden tecrübe edinmiş arkadaşlarımızın yanımızda olmasının etkisi büyüktü. Bu sayede otelin atraksiyonlarını kaçırmayıp, erkenden uyumak durumunda kalmadık. Otelde bizi gündüz çoluk çocuk görüp akşamında kadeh tokuşturan çiftlere dönüşmemiz bazı misafirlerin gözünden kaçmadı:) Onlar da sırf akşamları rahat edebilmek için bakıcılarıyla geldiklerini ve bu durumdan duydukları memnuniyetsizliklerini dile getirdiler. Bakıcıya gerek var mı? İyi ki varsın iphone:) 

Her tatil öncesi "ay inşallah Duru'yu hasta etmeyiz" diyen annen bu tatilimizde ne yazık ki mideyi bozup kendi hasta oldu. Sağolsun baban tüm gün boyunca seninle ilgilendi. Bu sayede çabuk toparlanıp 1 gün kayıpla aranıza geri döndüm.

Bu tatil yemekle aran pek yoktu. Midemi neyle bozduğumu bilmediğimden ve korkumdan ben de ısrar etmedim. Meyve ve dondurma yiyerek tatili geçirdin diyebiliriz.

Denize bu sene seni sokmak pek mümkün olmadı. Daha çok soğursun diye biz de seni zorlamadık. Denizin kenarından bir iki adım öteye gitmedin. Genelde sahilde tüm vaktini su dolu küçük şişme bir havuzun içinde geçirdin. Bazen kürekle kum döküp oynadın, bazen de ayaklarını sokup içinde oturdun.
Tatil dönüşü 1 haftayı  evimizde geçirdikten sonra hızımızı alamadık, Edremit’e uçtuk. Yine seni dört gözle bekleyen babaanne ve dedenin senin için hazırladığı süprizleri görmek için biz bile heyecanlandık. Sana tatlı mı tatlı, minik mi minik bir kuzu ve birkaç tane civciv almışlardı. Neredeyse 1 ay geçirdiğimiz Ayvalık tatilimizde dokunmadığın, sevmediğin hayvan kalmadı diyebilirim. Arada bahçemize giren kaplumbağayı da misafir edip, incelemeden bırakmadın:) Akşamları üst sokağa çıkıp kedileri, köpekleri besledin.

Hayvan sevgin dışında başlarda sesinden bile ürktüğün alıştıkça üstüne binip poz bile verdiğin atv de kısa süreli aktiviten bile oldu:) Öyle mutluydun ki...

Bu ayın en önemli gelişmesinden bahsetmeden edemeyeceğim. Hala banyo sonrası gece uykusuna yatmadan önce birazcık emmek isteyen sen 18 aylık olmanın şerefine, emmeyi  tamamen bıraktın. Sana sadece artık büyüdüğünü, son kez emzirdiğimi ve artık sütümün gelmeyeceğini anlattım. Yeterince doymuş olduğundan mı nedendir bilmem, çok zorlu olacağını düşünürken tüm tatil boyunca  bir kere bile emme talebinde bulunmadın. 

Son dönemde seni  emzirmek beni çok zorlasa ve yorsada bu aramızdaki bağı özleyeceğim kesin. Doğduğun ilk dönemler  doymadığı için mi bu kadar ağlıyor diye düşünmeyip, sana mama vermeyi reddettiğim ve tam 18 ay boyunca sadece seni anne sütüyle beslediğim için huzurluyum.
Artık 1-2 kelimeyle derdini anlatabiliyor, kısa cümleler kurabiliyorsun. Kendinden "Dudu" diye bahsediyorsun. Başına gelen bir durumda "anne dudu düştü" diyorsun. Yemeğini  benim yedirmemi istemediğin zaman "anne dudu kendi" diyorsun:) Eskisinden daha girişken daha sıcakkanlısın. Önceleri kimseye kolay kolay gülücükler atmazdın. Şimdi daha bir cilveli oldun:) Uyku saatin hariç oyun varsa beni hiç aramıyorsun. Eğer uyku saati de ben ortalarda yoksam babaanne, baba kim olursa seni rahatlıkla yatırabiliyor.

Annen olduğum için bana hep tatlı geleceksin biliyorum ama şu aralar en keyifli dönemlerini yaşıyoruz. Ne mutlu ki bu en güzel anları seninle doyasıya yaşıyorum.




Monday, July 1, 2013

İlk kez ayrı düştük...

Babanla gezip tozmayı, seyahat etmeyi çok seven bir çift olduğumuzdan sen daha karnımdayken tatil planları yapardık. Yaza 7-8 aylık olacağını hesaplayıp, seni annenanne ya da babaanneye bırakacağız ve sensiz ilk tatilimize çıkacaktık. Hatta ben biraz uzun bulsamda, babanın planını bile yaptığı 7-8 günlük bir İtalya programı vardı. Yeni bebek sahibi olan, çocuğu 2-3 yaşına gelen arkadaşlarla konuştuğumuzda "imkanı yok bırakamazsınız, daha çok küçük ayrılmaya kıyamazsınız" yorumlarını alıyorduk. Biz de "aaa olur mu canım alışsın, hem bize çok bağımlı bir çocuk olsun istemiyoruz, dünyanın binbir türlü hali var " deyip ahkam kesiyorduk. Ta ki sen bir gün doğana kadar:) Annen manyak gibi 40 gün boyunca başından ayrılmadı, evden zorla hava aldırılmak üzere dışarı çıkartılıyordu:) Hatta senin için işi bile bıraktı. Anne-baba olmadan atıp tutmak kolay tabi:) 

Bu zamana kadar hep ne zaman kaçsak, ne zaman bir tatil yapsak diye hayaller kurduk, arkadaşlarımızla havada planlar yaptık:) Ve ilk kez evde geniş çaplı girdiğimiz tadilat olaylarından ötürü seni istemeye istemeye ablanla babaanneye göndermek zorunda kaldık. Aklım hiç sende kalmadı çünkü biliyordum ki babaanne ve dede sana benden iyi bakacaktı. Ayrıca ablanın günlük rutinini aksatmayacağını ve seni her zamanki saatinde yıkayıp, uyutabileceğinden de emindim. Ama ne bileyim ilk ayrılık ya işte babanla bir kötü olduk yokluğunda sorma... Bu gece güzel deliksiz bir uyku çekerim artık diye kendimi avutsamda alışmışım, sürekli uyandım kızım. Hülya ablandan ara ara telefonla haber aldığımda "çok adaletsiz ama henüz bir kere bile anne demedi " dedi:) 2 gününü öyle yoğun programlarla doldurmuşlar ki hiç huysuzluk yapmamışsın. Seni yordukları gibi kendileride çok yorulmuş. 2 gün boyunca sadece bir kez parkta bir anne-çocuk gördüğünde "annee!" demişsin. 

Seni almaya geldiğimiz gün kapıda bizi karşıladın. İmalı imalı bakıp hemen şımarmaya başladın:) Sanki hiç ayrı düşmemişiz gibi kaldığımız yerden oynamaya devam ettik...

İşte ilk ayrılık maceramız sen 17 aylıkken tadilat nedeniyle oldu güzel kızım. Hadi bu kadar atıp tuttuk, keşke ilk ayrılığımız işe yarar ya da güzel bir sebepten olsaydı:) Neyse bu sayede tecrübe edindik. Anladık ki birkaç gün bir yerlere kaçmak büyüttüğümüz kadar da zor değilmiş...

Monday, May 13, 2013

Yavru Aslan 16 aylık!

Baba&kız teras keyfiniz
Havaların ısınması ve güneşin yüzünü göstermesiyle eve girmez olduk. Parkı, bahçesi olan mekanları keşfedip günlerimizi dışarıda geçiriyoruz. Kendini çimlere atıp, toprağa temas etmekten, kirlenmekten öyle mutlusun ki eve girmek istemediğin her halinden belli oluyor. Annense üzerine sinen sokak kokusuna bayılıyor. Dışarı çıkmadığımız da olmuyor değil tabi. Bazen hafta sonu evde keyif yapmak istediğimizde, yine hava almadan günü bitirmeyesin diye babanla birlikte teras keyfi yapıyorsunuz. Babanın "Hadi kızım terasa çıkalım" dediği an ki sevincini anlatamam, deliye dönüyorsun. Çiçek, ağaç ekim-dikim, sulama işleri sizden soruluyor şu sıralar. Suyla oynamaktan çok keyif alıyorsun. Üstünü başını ıslattığın için musluğu açmak istemiyoruz. Tabi sen işi çözmüşsün. Hemen elini toprağa sokup güzeeelce bir kirletiyorsun ki o su açılsın:) Aslında bahçe süsü olan kurbağayı yıkayıp senin tabirinle "bıcı bıcı" yaptırmayı çok seviyorsun.

Doğduğun günden bu yana Galatasaray 2 yıl üst üste şampiyon oldu güzel kızım. Bu yıl baban statta olmasından dolayı bize katılamadı. Biz de seninle birlikte ev içinde kutladık şampiyonluğu:) Formayı üzerine giymenle bir hareketler, bir numaralar yapmaya başladın sorma:) Poz vermekten pek bir mutlu görününce annen resimlerini çekmeden yapamadı tabi. Takıma getirdiğin uğur umarız her sezon devam eder miniğim. İşte şimdi Yavru Aslan'ın fotoları:)


2013


 

2013

2012 ilk şampiyonluk forman




Sunday, May 12, 2013

Maymun iştahlısın

14 aylık olduğun şu günlerde sürekli bir afacanlık peşindesin, yerinde durmuyorsun. Tüm çekmeceler anında boşaltılıyor, evi güvenli hale getirelim diye aldığımız çitler devriliyor, ayakkabı-terlik ne varsa giyilmek isteniyor. Her şeyden çabuk sıkılıyor, sürekli karar değiştiriyor, maymun iştahlısın. Bu nedenle oyuncak almaktan hiç memnun değil annen. Toplasan aldıklarım 1 oyuncak sepetini geçmiyor zaten, kalanları da hediye...


Senden 6 ay büyük olan Nil'in evlerine gittiğinde gördüğün, birlikte oynarken çok zevk aldığın süpürgenin aynısını sana da almak zorunda kaldık. Tabi sahip olunca süpürgenin de pek bir kıymeti kalmadı, bir kenara koyuldu. Islak mendiller elinden hiç düşmüyor. İçinden çekip çekip toz alıyor, yerleri siliyorsun. Şu sıralar evde sürekli bir temizlik var:)

Belki erken ama evde sana yeni meşgaleler yaratmak için oyun hamuru, boya kalemleri aldık. Masanın ve kendi alanının dışında halıda, koltukta oynaman yasak. Genelde kafana göre kalemlerinle karalamalar yapıp en son ellerini, bacaklarını boyuyorsun. Hamurla çiğ köfteler yoğurup, yeşil mantılar açıyorsun.

Söylediğimiz kelimeleri tekrarlamaya çalışıyorsun. Çabalarken çıkardığın seslerle tüm aileyi gülümsetiyorsun. Anne, baba, meme, mama, dede kelimelerinden sonra dağarcığına yenileri katıldı. En favorimiz babette yani babaanne olmakla birlikte anneanne, mamun (maymun), alma (elma), amur (oyun hamuru), hüp (su), atatü (Atatürk), mav (kedi), hev hev (köpek), adi yaaa (hadi yaa), ay dede, babuz (karpuz), abi, aba, bebiş ... 

Babanın sana kitabevinden aldığı "Renkli, Şekilli Sözcükler" kitabındaki objeleri sana sorduğumuzda neredeyse hepsini şaşırmadan gösterebiliyorsun. Öğrenme kabiliyetine hayranım. 1.gün öğrettiklerimi ertesi gün sorduğumuzda karıştırmadan hatırlayabiliyorsun.

Her sabah değişmez ritüelin baban işe gitmeden hazırlanırken banyo kapısında nöbet tutup ona rahat vermemek. Kapıyı açana kadar gümletiyorsun. Baban her kapıyı çalışında "baba babaaaa" deyişlerine kapıyı açıyor, seninle konuşup tekrar kapatıyor, sonra tekrar seslenip çaldığında tekrar dayanamayıp açıyor... Baban için sabahları hazırlanması zor oluyor anlayacağın:)


baba açsın diye kapı gümletirken:)

Ah bir de Gymboree'de öğrendiğimiz "Dady Finger" şarkımız var ki gün içinde ara ara "Annnee deddiyy deddi"' diye mızırdıyorsun. Sürekli ipad'den sana açmak durumunda kalıyoruz. İşaret parmağını oynatıp sen de müzik eşliğinde oynuyorsun:)







Friday, March 22, 2013

Gymboree, kurdeşen, başarısız uyku eğitimi...

Havaların soğumasıyla birlikte seni dışarıya eskisi kadar sık çıkartamıyoruz. Bu nedenle yaşına basmanla birlikte seni kayıt etmek için uğraştığım ancak bir türlü uyku saatlerine uygun bir sınıf bulamadığım Gymboree'ye kaydımızı bu ay yaptırdık. Deneme dersi için gittiğimizde rengarenk sınıfı görünce deliye döndün. 45 dakikalık dersin başlarında yapılan aktivitelere katılsanda sonlara doğru ilgin hep başka taraflara kaydı. Eğitmenin yapmanızı istediği etkinliklere bütün çocuklar uyum gösterirken sen kendi havanda takıldın, etrafı inceledin, bildiğin dersi kaynattın:) Başka bir çocuğun elinde gördüğün oyuncağı ısrarla çekiştirip aldın. Alamadığın zaman da bağırdın. İlk günümüz olduğundan ileride daha uyum göstereceğini umuyorum:)

Geçtiğimiz ay birkaç kez öğleden sonra yattığın 2. uykunu uyumak istemedin. Bu isteğini dikkate alıp gün içinde sadece 1 kez uyuman için seni saat 12:00'ye kadar uyutmadık. Başlarda oyalanman zor olduysada çok kısa bir süre içinde yeni düzenine alıştın. Gün içinde tek uyku uyuyor olman gece uykularını olumlu etkiler diye düşünmüştüm. Doğduğun günden bu yana hala deliksiz bir gece uykusu geçirebilmiş değiliz:( Bu aralar ortalama 3-4 kez uyanıyorsun. Sabaha kadar hiç uyanmayan melek bebekleri duydukça kendimde hata arar oldum. Kendi kendine uyumayı öğrenmen için uğraştım fakat başarılı olamadım. Tracy Hogg yatır-kaldır yöntemini denedim, fayda etmedi. Yatağa koymamla ağlamaya başlıyorsun. Seni kucak dışında sakinleştirmem mümkün olmuyor. Yatağında ancak ağlamaktan baygın düşmenle uykuya dalabiliyorsun. Bu şekilde uyutmaya da benim gönlüm razı olmuyor. Bu nedenle uyku eğitimini askıya aldım. Bakalım ne zaman isyan edip, yeniden çalışmalara başlama gücünü kendimde bulabileceğim.

13.ayını ne yazık ki hastalıksız geçiremedin. 2 hafta süren burun akıntısı ve öksürükle birlikte bir de kurdeşen döktün. Bezini değiştirirken dizinde sinek ısırığını andıran kızarıklık ve kabartılar gördüm. Kaşıntın hiç olmadı. El üstünde de belirince hemen doktoruna resimlerini yolladım. 3-4 gün Zyrtec ilacının damlasını kullandıysakta ara ara yine çıktı. Cildiyeye gittiğimizde öğrendik ki ürtiker-kurdeşen döküyormuşsun. Bu şekilde görünen ve kısa sürede kaybolan tek döküntü kurdeşen olabilirmiş. Tabiki ilk olarak bu çocuk neye sıkıldı diye düşündüm. Meğersem kurdeşenin birçok nedeni olabilirmiş. Gıda alerjileri, kullanılan ilaçlar, enfeksiyonlar vb. Tam olarak neden olabildiğini şimdilik bilmiyoruz. Ancak yiyip içtiklerini şu aralar gözlemleyeceğiz. Döküntülerin kaybolmuş olsada 15-20 gün kadar Zyrtec içmeye devam edeceksin. Bu ilacın uyku yaptığı söylentileri var ama neredeeee:)





Wednesday, January 9, 2013

1. yaş günün

Doğum günün hafta arasına denk geldiğinden kutlamayı bir önceki hafta sonuna çekip tüm aile güzel bir gün geçirdik sayende. Senin bir şey anlamayacağını düşündüğümden büyük bir parti yapmayı hiç aklımdan geçirmedim ama gelecek doğum günlerin için kalabalık, arkadaşlarınla daha coşkulu bir parti yapmayı planlıyorum kısmetse:)

1.yaş doğum gününde günün yıldızı sen ol istedim. Başlarda 10 kişinin ilgisi seni biraz şaşırtsada ortama hemen ayak uydurdun. Kucaktan kucağa seni canı gibi seven tüm ailemiz tarafından mıncıklandın. Bir kaç gündür 1-2 adım atışının ardından hemen popo üstü düşüyordun. İlk kez doğum günü sabahında 7-8 adım yürüyebiliyorum şovunu yaptın:) Müzik eşliğinde elini sallaya sallaya bize küçük bir dans bile sergiledin.

Bir tanecik kızım zorlu ama bir o kadar mutlu olduğumuz uzun bir yılı devirdik birlikte. Sen ailemize girdin gireli hayatımızın tamamen değişeceğini söylemişlerdi ama ben bu kadar değişebileceğini hesaplamamıştım:) Anne olmak dünyanın en zor işiymiş. Evlat sevgisiyse inanılmaz bir sevgiymiş. Sanki bu sevgim gün geçtikçe daha da çoğalıyor. Seni öyle seviyorum ki; Yatağında uyurken sana bakmak için yanına gelip, odana sinen o kokunu her içime çektiğimde, nefesim kesiliyor. Kucağımda seni uyuturken bazen kendime hakim olamıyorum. Öpüp kokluyorum, hatta bazen uyandırabiliyorum. Başını kaldırıp sen de beni öpüp tekrar başını omzuma koyuyorsun ya, deliye dönüyorum.Hele bir "anne! annee!" deyişin var, o an benim için hayat duruyor. Arada bir hafta sonları anne-baba gecesi yapıyoruz. Ablanın kucağında bizi uğurlarken el sallıyoruz sana. O ayrılıklar bile öyle zor geliyor ki bana, her an vazgeçebilir durumdayım. Bir de hasta olduğun günler var ki:( Sana yardımcı olamamak, hiç bir şey yapamamak kahrediyor beni. Yemeğini yediğinde duyduğum mutluluk, sen her yeni bir şey öğrendiğinde ki sevincim. Bir insan başka bir şeyi bu kadar çok sevebilir mi? Nasıl bir aşksın sen! Doğdun doğalı artık gördüğüm her çocuğa farklı gözlerle bakar oldum. Uçakta, avm'lerde ağlayan bir çocuk gördüğüm zaman yüzümde bir ekşime olmuyor, koca bir tebessüm oluşuyor. Doğum haberi aldığımda yeniden yaşıyorum o büyülü doğum anımızı, gözlerim doluyor. Annemi! anneanneni çok daha iyi anlıyorum artık...

iyi ki doğdun!

Canım kızım sen hayatımıza girdiğinden beri babanla daha mutlu, daha duygulu, daha hassas olduk. Böyle sağlıklı bir evlada sahip olduğumuz için her gün şükrediyoruz. İyi ki varsın, iyi ki bizimlesin. Sağlıklı ve mutlu bir hayat seninle olsun...

Sunday, December 30, 2012

Duru 11 aylık - Gece emzirmesini bıraktık

Bu ayın en büyük gelişmesi gece emzirmeyi bırakmamız oldu. Geceleri uykundan ortalama 3-4 kez kalkıyor olman artık canıma tak etti. Sıkıntılı olduğun günlerde daha sık kalktığında oluyordu. Doktorumuz 7.ay kontrolünde bir an önce gece beslenmelerini bırakmam gerektiği uyarısını yapmıştı ancak bunun imkansız olduğunu düşünüp, kendimde başarabilme gücünü de görmüyordum açıkçası. Her uyandığında seni emzirmiş, yeniden uyumanı sağlamıştım. Dinlenmiş olduğum bir günün akşamında karar verdim. İlk aşama her gece 3-4 kez emerken bunu sadece 1 sefere düşürmek oldu. 1-2 gece mızmızlansan da tahminimden daha kolay bir şekilde pes ettin. Başını omzuma koyup yine uykuya daldın. 3.gecenin sonunda ise her uyandığında su içmeni teklif ettim. Başlarda reddettin, zorlamadım. Seni kucağıma alıp yine pışpışladım ve 1 hafta sonunda hiç emmeden uykuya dönmeye alıştın. Şu aralar huzurlu geceler geçiriyoruz. 1 yada en fazla 2 kere uyanıyorsun. Biraz su içip seni kucağıma aldığımda hızlıca uykuya geri dönüyorsun. Anladım ki seni sadece emzirerek uykuya döndürebileceğim düşüncesi benden kaynaklıymış. Daha önceleri bu kadar kararlı olabilseymişim başaracakmışız. Gelecek hedefimiz kendi kendine uyuyabilmen! Becerebilir miyiz dersin:)


Bu ay içinde başardıklarına gelinceee:) 3. dişini bu ay çıkardın. Rahatlıkla 1-2 adım atabiliyorsun. İki elinden tutup seni yürüttüğümüzde adeta koşuyorsun. Oyun parkında biraz biraz kendi kendine oyuncaklarınla oynayabiliyorsun. Yalnızken mümkün değil, çığlığı basıyorsun:( Artık ne "baba" ne "dede", dilinden düşmeyen tek kelime "anne". Bazen karıştırsanda burnun, gözün, kulağın, kaşın, saçın, göbeğin, ayağın, dişin, dilin nerede diye sorduğumuzda bize gösteriyorsun. İzletmememize rağmen kumandayla televizyonu açabiliyorsun. Seni giydirmek en büyük kabusumuz. Her banyo sonrası ya da dışarı çıkmadan önce giyinirken çok huysuzluk yapıyorsun.
Bu ay kontrole gitmedik, sadece kilonu ölçtürdük. 9 kiloyu geçtiğin için artık yeni araba koltuğumuza geçebiliriz. Beraber Tekirdağ'a gidip bu durumu kutladık:) Yine mızmızlık yaptın mı evet yaptın. Yatar pozisyondaki koltuğuna nazaran çok daha iyiydin, hakkını yemeyelim.

Geçenlerde sağlık ocağından aradılar. Kızamık salgını olduğunu ve aşını erken yaptırmamız gerektiği uyarısında bulundular. Doktorunsa yaşına çok az bir süre olduğunu,erken yaparsak 2 doz aşı yapılması gerektiğini söyleyerek, beklemeyi uygun gördü. Belki abartıyorum ama şu sıralar parka gittiğinde seni salıncağa bile bindirmiyoruz ki kızamık olmayasın diye:) Bir an önce aşını olsanda rahatlasak...

Wednesday, December 26, 2012

Duru 10 aylık - Yemek yemeyi seviyorsun


Sana kıyamadığımızdan yapılmasını istemediğimiz, aylardır doktorunla ertelediğimiz kan tahlilini sonunda bu ay yaptırdık. Tahmin ettiğim gibi çok zorlu oldu. Rutin muaynelerinde bile ortalığı yıkıyorsun. Üstüne bir de seni zorla yatırıp 3 kişi sıkıca tutmaya çalışınca kıyametleri kopardın. Aslında aşıdan farkı yok bu işlemin ama sorun seni zapt etmek olunca kan almak güçleşiyor. Kanı aldıktan sonra pamuğu elinin üstüne bastırmam gerekiyordu. Deli gibi ağladığından ikimizin de üstü başı kan oldu. Hastanede sesini duyanlar kan lekelerini de görünce bizi korkulu gözlerle izledi. 1-2 gün sonra çıkan sonuçlara göre demir depoların düşük çıktı. Doktorun bir kaç kan sonucuylada bağlantılı olarak ailede akdeniz anemisi olup olmadığını sordu. Benim bildiğim yok. Ancak 3 ay boyunca ferrum 10 damla demir ilacı kullandıktan sonra yeniden kan tahlili yapılacak:( Ek olarak alerjik olmandan da şüphelendi. Bu durumla ilgili değerlere de bakılıcak. Dokununca kızaran, sık sık hapşıran, çölyak hastası annene ne olur benzeme!

Kilon 8655 gr, boyun 71 cm olmuş. Ne yazık ki geçen ay ki hastalığından dolayı sadece 300 gr almışsın. Yine oturur pozisyondaki araba koltuğuna geçmek için onay çıkmadı. Arabada seni ağlatmadan rahat rahat gezebilmemiz için tek umudum oturuyor olman. Çok ye olur mu kızım, geçelim artık şu yeni koltuguna:)

Eve yardımcı birinin gelmesi ve ben bu kıza ne yedireceğim şimdi acemiliğimin de geçmesiyle artık beslenme düzenini oturttuğumuzu düşünüyorum. Şanslı annelerdenim ki yemek seçmiyor, verdiklerimizi geri çevirmiyorsun. Hatta bizim kadar yiyiyorsun:)

Sabahları peynir, ceviz, yumurta sarısı, tereyağ, tam bugday unundan ev de yaptığımız ekmek, pekmez ve ıhlamur kahvaltı menünü oluşturuyor. Ek gıdaya geçtiğimiz günlerde ilk bulamaç olarak sabah 08:00 gibi yedirdiğimiz kahvaltını, çok kısa bir zaman sonra ayrı ayrı vermeye başlamamızın çok faydasını gördük. Kimi gün yumurtanı çok az yiyor, peyniri çok abartıyorsun. Bazen kaşık kaşık pekmezle, tereyağlı ekmek yiyorsun. Anladığım neyi canın istiyorsa onu yiyiyorsun. Genelde kahvaltıda kaşıkla yemekten pek hoşlanmıyor, kendi ellerinle yemek istiyorsun. Kahvaltı sonrası seni emzirmeyi tercih ediyorum çünkü öncesinde emersen pek iyi kahvaltı etmediğini görüyoruz. 09.30-10.00 arası meyve püresini (muz, elma, armut, mandalina) kimi zaman bayıla bayıla, kimi zaman 3-4 kaşıkla sonlandırıyorsun. Ardından 10.30 gibi güzel bir sabah uykusu. 11.30-12.00 civarı uyanıyorsun. 13.00 gibi öğlen yemeği için farklı çeşitlerde hazırladığımız çorbalar (şehriye corbası, yogurt corbası, bal kabagı corbası favorilerin). 1430-15.00 arası evde mayaladığımız yoğurdunu da hayır demeden yiyorsun. En geç 15.30 gibi uykuya yatıp 16.30-17.00 gibi uyanıyorsun. Akşam et (köfte, biftek, pirzola), tavuk (deden'in kestirdiği organik köy tavuğu), balık (sarıkanat, lüfer, somon, hamsi) seçeneklerinden birinin yanına haşlanmış brokoli, karnıbahar, havuç, patates bazen de bulgur pilavı. Uyumadan önce de eğer hala açsan hipp hazır kaşık maması 7 tahıllıdan veriyoruz. Doktoruna son kontrolde hala vermeli miyiz diye sorduğumda, yeterince karnını doyuramamış olabileceğinden bir süre daha gece uykusu öncesi vermeye devam etmemi istemişti. 5 köfte yiyebilen bir bebek yeterince doyuyordur diyeceğim ama yine de tahıla hayır demiyorsun:)

Öğleden sonrayı eğer hava güzelse yan komşumuz Nil'le parka giderek geçiriyorsun. Döndüğünüz de yüzünden ne kadar keyif aldığın belli oluyor. Eskiden pusetinde parka giderken bile çok ağlardın. Artık eline ya salatalık ya bisküvi tutuşturuyoruz ve hiç ağlamıyorsun. Hava kötüyse cafelere yada avm'lere (pek tercihim olmasa da) kaçamak yapıyoruz. Ev de seni oyalamak zorlaştı. Sürekli yanında durup oyun oynamamız gerekli. Bu aralar ev telefonunu kulağına götürüp bir şeyler vızıldıyorsun. Kızım koy başını yastığa deyince anlayıp hemen başını bulduğun yere gömüyorsun:) Kumandayla televizyonu ve odanın ışığını açıp kapatırken çok eğleniyorsun. Çekmece karıştırmak en büyük zevklerinden. Birlikte saklanbaç oynamayı da pek bir seviyorsun:) Salonda ki masanın altına girip sandalyeler arasında dolaşmaya bayılıyorsun. Şu sıralar seninle oynamak pek bir keyifli oldu:)

Tuesday, October 16, 2012

Duru 9 aylık - Bakıcı sorunsalı, 6. hastalık

Doğmadan önce bile izinlerimi kullanıp uzunca bir süre sana benim bakacağım kararımız kesindi. Tabi seni hiç bırakamayıp işten de ayrılınca işler değişti. Uzun süre yalnız bakabilmek için çok direndim. Evet herşeyi yapabiliyordum, seninle olmak çok güzeldi ama bir gerçek var ki yoruluyordum. Seninle oyun oynamaya bile halim kalmıyor, keşke biraz uyusa da dinlensem anlarını iple çekiyordum. Tüm gün yanındayken, üstüne işten ayrılmışken sana kaliteli vakit ayıramıyordum. Dışarı çıkartıp hava aldırmak bile zor geliyordu:( Ek gıdaya geçmemizle iş yüküm artmıştı. Kendime bakamayıp aç kalınca da sinirli oluyordum. Anneanne, babaanne her zaman yardıma koştular ama sonuçta onlarında bir evi ve hayatı vardı. Bu yaştan sonra torun bakmalarına zaten bizim gönlümüz razı değildi ve babanla düşündük taşındık, kararımızı verdik. Öncelikle bana yardımcı, bizim arkamızı toparlayacak, birbirinize alıştığınızda sana da bakacak bir abla arayacaktık. Yatılı tercih ediyorduk çünkü arada sırada eski hareketli hayatımıza geri dönmek ve seni gönül rahatlığıyla birilerine teslim edebilmek istiyorduk. Biz babanla aramızda ajans tercihleri yaparken babaannen imdadımıza jet hızıyla yetişti. Daha önceleri yanlarında çalışan ailenin küçük kızları 20 yaşında olmuş, çocuk bakıcılığı yapıyor ve iş arıyormuş. Ön görüşmeyi deden ve babaannen Ayvalık'ta oldukları için biz olmadan yaptılar. Hülya ilk etapta bir aylık deneme için İstanbul'a geldi ve bizimle kalmaya başladı. İnanılır gibi değildi, daha geldiği ilk an kucağına gidip, oyunlar oynamaya başladınız. Bu kadar hızlı alışmanızı beklemiyorduk. İlk izlenim ve sağlam referansla şimdilik içimize çok sindi ablanın gelişi. Umarız herşey yolunda gider ve uzun süre beraber oluruz.

9. ayında yine ateşle mücadele ettik. Bu kez çok ısrarcıydı, yakanı bırakmadı. Arkadaşlarımız ve oğulları Kaan'la Bebek parkında sizleri sallayıp, sonrasında bir şeyler içmek için oturduğumuz yerde uyuya kaldın ve ateşle uyandın. Hemen eve geri döndük. Doktorun 3 saat arayla 3 ml ibufen ve calpol şurubu ateşin 38 dereceyi geçtiğinde dönüşümlü vermemizi söyledi. Ateşin çıkınca şurubu veriyor ilacın etkisi geçince yeniden yükseliyordu. 2. gün yine aynı şekilde devam edince Acıbadem Maslak hastanesi'ndeki doktorun Müjde hanım'a gittik. Şu aralar çok sık karşılaştıkları 6. hastalıktan şüphelendi. 4-5 gün sonunda ateşin tamamen düşmesiyle ense ve gövdende hafif kırmızı döküntüler görebileceğimizi söyledi. Kan ve idrar tahlili vermeyi şu an için gereksiz bulduğunu, genelde boşu boşuna yapılıp sonuçların temiz çıktığını, akabinde bu döküntülerle ateşin düştüğünü söyledi. 5. güne kadar da ateşin düşmezse tahlil yapılmasını isteyecekti.  


5 gün boyunca 37.5-39 arası gidip gelen ateşinle mücadele ettik. Seni soyup, ılık suyla yıkayıp rahatlatmaya çalıştık. Sürekli uyumak, başını omzumuza koymak istedin. Yoğurt haricinde yemeyi, su içmeyi reddettin. Biraz kilo versende çok şükür hala emiyordun. Beslenme konusunda bu nedenle içim rahattı. 4. gün artık başka bir rahatsızlığın olabileceği, küçücük kolundan seni ağlatarak kan alıcakları, düşmek bilmeyen ateşinin çözümü antibiyotik olacağı düşünceleriyle umudumu yitiriyordum ki akşamına karın üstünde hafif lekeler belirdi. 5. gün sabahı yüzün, ensen ve göğsünde daha da belirginleşti ve derin bir oh çektik. Neşen yerine geldi, az biraz yemek yemeye başladın.


Çok şükür hayatımda ilk defa duyduğum bu 6. hastalığın üstesinden geldik. Şimdi keyfin yerine geldi de vücudunda ki kırmızı beneklerinle gülücükler atıyorsun:)



Thursday, October 4, 2012

Duru 8 aylık - Kıbrıs tatili, ilk ateş tecrübesi

Bu ay heyecanla beklediğimiz dişlerin görūndū. Parmağımı ağzında gezdirerek patlayan keskin dişinin ucunu 2 eylül sabahı tabiki ilk annen farketti. Neredeyse 15 gündür sık sık uyanıp, kucağımdan inmediğin uykusuz gecelerimizin nedeni de böylece belli oldu. Bu ay bilinçli olarak sana "hadi kızım el salla! alkış yap!" dediğimizde büyük bir mutlulukla isteklerimizi yerine getiriyorsun. 2 aydır süren komando sürünüşlerinin sonunda ellerinin üstünde kalkarak emekleyebiliyorsun. Çok rahat bir şekilde koltuklara tırmanıyor, sıralıyorsun. Yeni keşfin,seni park yatağına koyduğumda önce tutunup kalkıyorsun, ardından büyük bir zevkle poponun üstüne düşüp gülücükler atıyorsun. Neredeyse 10 kere bu hareketi yapmanın sonucunda ter içinde kalıyorsun:)

Ailecek ilk tatilimizi de 8. ayında gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Aylar önceden korka korka satın aldığımız Kıbrıs tatilimizde bizlere çok sevgili yan komşularmız eşlik etti. Kesinlikle çocuklu tatil için Kıbrıs çok yanlış bir tercihmiş. Kumar oteli olduğu için fazla bir beklentiyle gitmedik aslında ama tuvaletlerinde alt değiştirme ünitesinin olmayacağını, mama sandalyelerinin bizim talebimiz üzerine otele alınacak kadar durumun vahim olabileceğini düşünmedik. Neyseki senden 6 ay büyük olan Nil'le gösterdiğiniz uyum (aynı saatlerde uyku&yemek) ve sevgi dolu yakınlaşmalar (öpücükler-kucaklaşmalar:) keyfimizi yerine getirdi.

Her gün 2 kere denize girdin. Yorulduğun için kesintisiz uzun öğlen uykuları uyudun. İlk uykuna deniz kenarında babanın kucağında dalıyordun ki biz de denizin, tatilin tadına varabilelim. Belki çok erkendi ama kahvaltı sonrası aynı anda uyuduğunuzda öyle keyifleniyorduk ki viskiler, biralar, şaraplar içiyorduk:) Öğleden sonraları heralde alkol etkisiyle biz de sizlere eşlik edip genelde odalarda uyuyorduk:)

Tatil iyiydi güzeldi hoştu ama ne yazık ki ilk tatilimizi seni hasta etmeden başarıyla tamamlayamadık kızım:( Nil'le gösterdiğiniz uyum,yorgun düşmenize neden olan hapşırık ve burun akıntısıyla devam etti. Allahtan tatilin son günü şifayı kaptın diye babanla teselli buluyorduk ki dönüş uçuşumuzda uçağı ağlama sesinle inlettin:( Tahminimce burun tıkanıklığından dolayı iniş ve kalkışlarda emmek istemedin ve bu durumda kulaklarında basınca neden oldu. Sesine tahammül edemeyen hostesler bile durumumuza acıyıp kulaklarını kapatmamız için karton bardaklar getirdi ama nafile:) Seni zapt edemiyordum. En çok da yanımızda para verip en iyi koltuğu satın alan adama üzüldüm. Parasıyla rezil oldu:) Allahtan çocukları varmış da duruma anlayış gösterdi. Hastalığın döndükten sonra da 4 gün devam etti. Ateşin 1-2 gece 37.5-39 derece aralığındaydı. 4 gün boyunca günde 3 kez Peditus şurup kullanarak hem ateşini düşürdük hem de burun akıntını kuruttuk. İlginç bir şekilde ilk ateşinde telaş yapmadım. Sanırım benim gibi yeni anne olan arkadaşlarımın yakın zamanda başına gelen ateş hikayeleri bana güç verdi. Sonuçta her çocuk gibi sen de bir gün hastalanacaktın. Neyse ki sağ salim atlattık güzel kızım...


Tuesday, October 2, 2012

Duru 7 aylık - Yine dr değiştirdik

İstanbul'u, evimizi çok özlesek de koşturmalı günlere seninle baş başa kalarak geri döndük. Eylül'de evlenecek olan teyzenin düğünü için öncelikli olarak bir kıyafet bulmalıydım. İlk adres Nişantası oldu. Annemin desteği olsada seninle nasıl kıyafet bulurum diye stresleniyordum. İlk girdiğimiz mağzada tam bedenime göre bir elbise bulunca hemen kaptım. Tabi sen uzun süren provalardan ötürü yorgun düştün. Uykuya da emmeden dalamadığın için seni mağzada emzirip, sakinleştirmek durumunda kaldım. Neyse ki hallettik çok rahatladım.


Döner dönmez doktor kontrolünü unutmadık tabi. Amerikan hastanesi'ndeki doktorunla ne zamandır vedalaşmayı düşünüyorduk. Şikayetçi değildik ama hem hastanenin evimize olan uzaklığı, hem senin araba koltuğunda çok oturmak istemeyişinden dolayı gidip gelmek can sıkıyordu. Acıbadem Maslak Hastanesi'nde yeni doktor arayışımıza bir türlü yanıt bulamıyorduk. Biraz araştırınca Müjde Arapoğlu'na devam etmeye karar verdik. Kilon 7455 gr, boyun 69 cm, baş çevren 42.8 cm olmuş. Vajinal yapışıklık çok hafif yine oluşmuş. Bepantenle üstesinden gelebilirmişiz. Geceleri çok sık uyandığından ve her uyandığında emzirdiğimden bahsettim. Uyku eğitimi vermeye 4 aylıkken başlamış olmam gerektiğini, her uyandığında emzirirsem bu durumu alışkanlık haline getireceğini ve acıkacağını, gece emzirmelerimi kesmemi söyledi. Önceki doktoruna sorduğumda diş dönemi böyle bir eğitim vermememi söylemişti ve ben de "nasılsa evdeyim, çalışmıyorum emziririm boşver eğitimi!" demiştim kendimce. Müjde hanımsa "bu dişler hiç bitmeyecek hep çıkıcak" cevabını verdi ve beni de yüreklendirdi. Artık bir şekilde ipin ucunu tutmalıydım. Çoğu kez uyku sersemi kalktığımda emzirmek benim de kolayıma geliyordu, uğraşmaya üşeniyordum ve seni memeye yapıştırıp ben de uyukluyordum. Bakalım halim olurda pes etmezsem deneyeceğim. Gelecek ay kan değerlerinin kontrol edilmesi için damardan kan tahlili yapılıcakmış ve bu durum beni şimdiden geriyor:(

Yeni doktorunun bizi her konuda titizlikle bilgilendirmesi, her şeyden önce anne-kadın oluşu beni öncekilerden daha memnun etti. İnşallah ileriki aylarda da bu mutluluğumuz devam eder.

Monday, October 1, 2012

Duru 6 aylık - Ayvalık, ek gıdaya geçiş, kabızlık..

Birlikte hareketli,eğlenceli koca bir ay geçirdik kuzum. Temmuz boyunca babaannen ve dedenin yanına Ayvalık'a yerleştik. Babacığın senden ayrı kalamadığı için üşenmeden her hafta sonu geldi.

İlklerin arasına İstanbul-Edremit arası ilk uçak yolculuğunu ekledin..Gidiş sorunsuz geçti, emerek uyuya kaldın. Dönüş yolculuğundaysa ortalığı yıktın. Uçaktan inerken hostesler bile "ağlama sesleri bu zilliden mi geliyordu? " diyerek rahatsızlıklarını dile getirdiler:)

Eve vardığımızda senin için büyük hazırlıklar yapıldığını gördük. Koca salon oyuncaklar, salıncak, mama sandalyesi, park yatak, üstünde dönüp emekleyesin diye koskoca minder gibi bir sürü eşyayla dolmuştu.Zaten babaannen ve deden bizden çok senin gelişine sevinmişti:) Onlar için şimdiye kadar hiç bir yaz bu kadar aktiviteyle geçmemişti. Her gün havuza, haftada 2-3 kez denize girdin. Akşam üzeri çay saatlerinde gezmelere çıktın. Uyandığın andan itibaren sürekli terasta vakit geçirdiğimizden, mis gibi çam kokan Ayvalık havasını bütün tatil boyunca soludun. Gerek kalabalıktan gerekse gelen giden çok olduğundan resmen sosyalleştin. Çok olmasada daha uslu bir çocuğa dönüştün:) En azından yarım saat pusetinde oturuyordun ki bu bizim için büyük bir gelişmeydi.

Bu ayın en önemli gelişmesi olan, ek gıdaya geçiş için en doğru adresteydik. Her gün dedenin yetiştirdiği organik taze sebze ve meyvelerle beslendin. İlk denememiz elma püresi oldu. Babaannenin tecrübeleriyle kabızlığın üstesinden geldik. Seninle evde yalnız olsaydık kaka yaparken çektiğin acı ve gözyaşlarına karşılık elim ayağıma karışır, oturup ağlardım diye düşünüyorum. 3 gün boyunca kaka yapamadığın oldu. İncir, kayısı, armut yedirdik. Sıcak sulara oturtup, zeytinyağı sürdük ama nafile:( Sonunda fitili kullanmak zorunda kaldık. Etkisiyle 3. gün akşamına yapınca herkes mutluluktan havalara uçtu. İstanbul'dakilere, halalara, teyzelere, herkeslere haber verildi:) Ara ara yine kabızlık çektin ama anladım ki bu ek gıdaya alışma süreciydi, sen ve bağırsakların da ek gıdaya yavaş yavaş alıştınız. Umarım bir daha yaşamayız.


Koskoca bir ay geçti, gitti. Herşey için dedeyle, babaanneye teşekkür ederiz. Şimdi eve dönüşte seni nasıl zaptedeceğim diye kara kara düşünüyorum:)